Her sene aralık ayında kendimle bir hesaplaşıyorum. Geride bırakmak üzere olduğum yılın iyisini kötüsünü masaya yatırıp, önümdeki yıl için güzel dileklerde bulunuyorum. Bu sene de geleneği bozmayacağım.
Aralığın son haftasında yapmaya alışık olduğum hesaplaşmama bu sene erken başladım. Aralık ayının başlamasıyla benim de hesaplaşmalarım başlamış oldu. Zaten ay sonuna bırakamam ben bu işi, çok yoğun olacağım bir dönem geliyor zira. Bu ay sonunda nikahım var da…
2015 yılına bu lanet coğrafyada bir psikopatın göz hapsinde girmiştim. Ev arkadaşım, arkadaşını ziyarete, Sarıkamış’a gidince ben de soluğu o zamanki erkek arkadaşımın evinde almış, kabus gibi bir yılbaşı geçirmiştim. Edilen o büyük kavgadan sonra kendimi onun odasına kilitleyip saatlerce ağlamıştım. Hayır, adamın silahı var ve psikopat. Şükür ki bir kadın cinayetinin kurbanı olmadım o gece.
O geceyi takip eden süreç de oldukça sancılıydı. Ayrılmaya bir türlü ikna edemediğim psikopat, nihayet beni terk etmişti; ama tacizlerine de durmadan devam ediyordu. Bir süre bu böyle devam etti. Sonra geçti.
Bu arada en köklü arkadaşlarımdan biri, EDD, bana veda etti -ki psikopatla aramızdaki en büyük problem de oydu. Ben hep EDD’nin arkasındaydım; ama nedense psikopat gitti, EDD de gitti.
Mart ayını oldum olası sevmişimdir. Bir yenilenme, bir aydınlanma, ne bileyim, bir güzelleşme ayı gibi gelir bana hep.
…ve mart ayının başında hayatımı alt üst edecek olan o küçümenle tanıştım.
Çok aşık oldum o bahar. Sonra işimden bıktım. Aşık olduğum küçümenin de etkisiyle onun çalıştığı şirkete başvurdum ve nisanın sonunda görüşmeye çağrıldım. İşi bırakmayı ciddi ciddi kafama koyduğum zamanlardı. Öğretmenlik böyle aslında biraz; sene sonuna doğru bir sıkılma başlar ve ben her sene “Mesleğimi mi değiştirsem?!” sorusunu evirip çevirip yeniden yanıtlamaya çalışırım. Her neyse, nisanda gittim İstanbul’a. Önce mülakata girdim, ardından küçümenimle ilk defa bir araya geldim. Aslında içimde yanan alevler durulmuştu, ona ayrılan aşkın sonuna gelmiştik o an; ama bir öpücüğüyle önce beni, sonra devrelerimi yaktı.
İşte tam da o gün Fatihim girdi hayatıma. Küçümen sayesinde.
Mayıs ortasında, iş görüşmesi için gittiğim yerden olumsuz dönüş yaptılar. O kadar mükemmel geçen mülakatların üzerine bu olumsuz cevap bende soğuk duş etkisi yaptı. O da yetmezmiş gibi durumla en ilgili gibi görünen arkadaşım, yaşadığım bu şoku atlatmamda belki biraz yardımı olur diye kendisini aradığımda saçma bir bahaneyle benimle konuşmayı reddetti. Ben de hayatımın sonuna kadar onu reddettim, güzel bir veda metniyle kendisine veda ettim. Ardından her gece içmeye başladım; tatil gelene kadar! Derken tatil geldi ve Ankara’ya döndüm. İşim gereği iki hafta oraya çakılı kalmış olsam da, işim biter bitmez İstanbul’a, küçümenimin yanına gittim.
En çok pişmanlık yaşadığım ay olarak önce ocak, sonra temmuz yazılabilir sayfalara.
En yakın arkadaşımı gözüm görmüyordu, tek derdim o ufaklığın yanında olmaktı. Yanında, yamacında tam bir hafta!.. Bir hafta boyunca sevgili gibi yaşadık.Bu sürecin sonunda ondan ayrılmak dünyanın en zor şeyi gibi geliyordu bana; döndüm Ankara’ya. Dönüşümün ardından adeta bir şeytana dönüştüm. Sürekli küçümenin sosyal medya hesaplarını deşiyordum. Artık insanlıktan çıkmıştım; kimseyle iletişim kurmuyor, sadece telefonumla ilgileniyordum. Zira küçümene pek güvenmiyordum. Güvenmemekte haklıymışım; temmuz başında “Beni bekle!” diyen adam, ağustos başında sevgilisinin bana yolladığı mail üzerine “Lütfen sadece arkadaşça vakit geçirdiğimizi söyle; bir dost olarak bana bu iyiliği yap.” diye yalvarır olmuştu.
İnsanlıktan çıktığım bu bir aylık süreçte Fatihim ile diyalog kurmaya başladım. Beni buna iten şey ise defalarca, sabah kafamda çalan şarkının, akşamında Fatih’in sosyal medya hesabında paylaştığına tanık olmamdı. Derken tatlı bir muhabbetin içinde buldum kendimi.
Temmuz bitmişti ve yazın en sinir ayına girmiştik. Rotamı Akdeniz’in güzel ili Antalya’ya çevirmiştim. Dünya üzerinde yaşayan en tatlı çiftlerden birinin düğünü sebebiyle bulunduğum Antalya, bana çok güzel bir insanı da getirmişti. Düğünden çıkıp apar topar düğün makyajjım ve topuzumla yetiştiğim Ankara otobüsünde yanımda oturacakken bir anda plan değişikliği nedeniyle yanımı boş bırakan o kişi, yol boyunca telefonda yanımdaydı. Sohbetinden çok keyif aldığım bu adam kafamı karıştırıyordu ve şaka yollu da olsa birkaç defa “Evlenelim” demişti. Başlarda ciddiye almıyor olsam da, sonradan bu fikre kendimi alıştırmaya başladığımı gördüm ve aslında belki bu yılın en büyük kazığını bu adama attım. Fatih ile tanıştıktan sonra o kıymetli adamın pabucunu dama attım. Belki de böylesi çok daha tatlı oldu, güzel bir dost edindim ve bu dostluğumuza tatlı bir şekilde devam ediyoruz.
Antalya’daki düğünde bana “Evli misin?” diye sorduklarında “Besbekarım!” diye verdiğim cevaplar tam iki hafta sonra mazide kalacak; gülümseyerek hatırlayacağım birer anı olarak hafızamda yerlerini alacaklardı.
Ankara’ya dönünce Fatih ile buluşmak için sözleştik; ölümüne gergindim; buluştuk.
İkinci buluşmamız ardından birbirimizin hayatına dahil olduk.
İlk defa biri dudaklarımdan önce saçlarımı öptü, saatlerce sadece sarıldı, bedenimden önce ruhumu sevdi, bedenimden önce ruhumu tanıdı.
Sonraki süreç biraz hızlı; “Evlenelim” dedik, ailemle tanıştı, ailesiyle tanıştım ve ben onun ailesiyle tanıştıktan iki gün sonra nişanlandık. Nişanın ertesi günü ise ben buraya döndüm -yeniden.
Dönüşlerim hep heyecan verici olmuştur, bu defa hüzünlüydüm.
Ev arkadaşımın da bir sevgilisi vardı artık ve evde eskisi kadar sık birlikte vakit geçiremez olduk. Sonra ev işlerini savsaklamaya başladık. Bilmiyorum, belki de eskisi kadar iyi değildik, değiliz. İşte yaşadığım bin bir sorun, yüzlerce cehaleti yücelten insanla uğraşma tasası bir de evdeki tatsız durum beni buralardan daha bir soğuttu.
Şimdi önümde bir nikah var. Bir psikopatın göz hapsinde girdiğim yılı, sevdiğim adamın eşi olarak kapatacağım. Büyük bir sorumluluğun altına girdim, bakalım 2016 bana neler gösterecek. Bu yıl yeni yıla daha umutlu gireceğimi düşünüyorum. Çünkü yeni bir başlangıç var önümde. Biz aile oluyoruz.
2015′teki kötülerden biri hariç hepsini affettim ve unuttum. Öyle sanıyorum ki, o sona kalanın acı çektiğini görünce içim soğuyacak ve onu da affedip unutacağım. Çünkü o, benim insanlara güvenimi, hayata olan inancımı, umudumu öldürdü. Peki bu beni kötü yapar mı? Korkarım yapar. Zira aynı kişi, bana hayatımın hediyesini de getirdi. Fatihimi…
Kimsenin kötü olmasını dilemediğim bir yıl olsun 2016. Herkesin mutlu olduğu, bereketli, eğlenceli, sağlıklı, huzurlu bir yıl olsun.
İçimi döktüğüme göre arrivederci.