26 Ara 2011

Kavramsal Kazana Düşelim!

İçimde patlamaya hazır bir bomba var sanki; tik-tak... tik-tak... Bum!

Sene sonuna yaklaşırken içim yine bir gariplerde, fenalarda, güzellerde; içim dışımda, her yerde! Güzeller içinden bir beni seçip kalbimi bir bene verebiliyorsam eğer; Kenan Doğulu'nun konu hakkında söyleyebileceği beş şeyden biri de "Selamın Aleyküm"dür bence. Çünkü herkesin sadece bir derdi var; arabaların çakmaklığına dakhılıyor!

Tamam, anlıyorum; ancak bu kadar feminen olmak zorunda değil bence Ümmühan; İranlı Ümmühan. Hormonlarıyla oynanmış her şey yapay geliyor bu zamanda, mesela yediğimiz hemen hemen her şey! Biraz daha erkeksi, ölümüne seksiyim.

Yılbaşında ne yapacağım belirsizliğini koruyan konulardan sadece biri. Durum böyle olunca da kavramsal kazan oluşuyor beynimin nadide kıvrımlarında. Sonuçta ökse otunun altında öpüşmece oynamayacağımız bir yıla giriyoruz ve bu yıl kıyamet senaryolarının en sevdiği yıl. Sanırım bu yüzden birkaç gecedir kabuslara ev sahipliği yapıyor uykularım. Fantastik rüyalarımda en sevdiğim sahne ise hortum sahneleri. Her şeyin ve herkesin hortuma kapılıp döne döne uçmaya başladığı an bağımlı özgürlük tavan yapıyor. Zira uçabiliyorsan özgürsün; ancak bir hortumsa seni uçuran, vay haline!

Ben bir zürafilim. Götüm düz, gözlerim güzel. En çok dokunarak iletişim kurduğum insanlar, dostlarım. Boyum bir yetmiş, işim çoktan bitmiş. Zengin ve kültürlü taliplerimi bekliyorum.

Bir de bu ara açığım. Fazlasıyla açık... Çakralarım tütüyor ve ben Gülşen olamayacak kadar aptalım. Çakma bir kadınım. Hepsi bu... Yine de taliplerimi bekliyorum -stop- 


Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD




20 Ara 2011

Samimi Pırasadan Samimi İltifatlar

Hey yooo! Özledin beni, itiraf et! Seni seviyorum canım.

Bugün hayatımın erkeğiyle karşılıklı bir şeyler içme fırsatını yakalamışken fırsatı ıskalamadım. İki lafın belini kırmacadır; yok efendim iltifat etmelerdir falan... Gayet yolunda giden bir görüşme oldu. Kendimi özel hissetmeme neden olan bu güzel insana sevgi meleklerimi yolluyorum. Yahu, öylesine okuyor gibi okuma; "HAYATIMIN ERKEĞİ" diyorum, paylaş heyecanımı!

Benim bir aşk acısı şarkım var. Ne zaman aşk acısı çekiyor olsam açıp o şarkıyı dinlerim. İyi de ben bu kadar keyifliyken bu şarkının fonda işi ne?! Neyse, güzel ama.

Geçenlerde EFE'den bahsetmiştim ya ben... Hah, işte o Efe'yi daha fazla, daha da fazla, çok daha fazla sevmeye başladım ben. Benim gibi sevgi dolu bir insandan beklenebilecek bir davranış, doğrudur. Bu lafım da nereye gider bilmeden yazıyorum işte. Neyse, bu Efe iyi adam, hoş adam, düşünce yapılarımız da çok benziyor falan, güzel. İşe giderken daha bir keyifli gider oldum. Hayat işte, bir garip... Birileri gider, yenileri gelir... Yok ya, Gök ile ilgili bir durum değil; tamamen işsel, işlevsel şeyler.

Bu ara bir iş teklifleri, bir iş teklifleri... Hayat bana güzel! Ama esas olan Arfo'nun 15, Hilal'in 19 Aralık doğumlu olmasıdır ki... Bu konu çok derin! Kimi zaman baktığımda Buğra sanıyorum; hayal gibi... Vardı, yok gibi! Ve sevgili bulunca beni satışlara getiren iş arkadaşıma yukarıda laf soktum. Platonik aşkların kadını olsam da değişen bir şey yok. Delikli deşikli. Ben random gülmelere gark olurken vatan millet palavra! Birileri bir şeyler peşindeyken rahat uyuyamıyorum; o da bana diyor ki "Hayatını düzene sok!" Genelde düzen oluyor benim hayatımı düzen! Bazen kabul etmek gerekir ki hayat rende kadar basit değildir; ama matematik güzeldir, ütopyalar kadar... Kel adamlar ise ilgi alanıma sınavsız giriyorlar. "Dazlak" da diyebiliriz bazen.

Bir erkek parfümü burnumda tüterken uyku tutmazken beni, veda olsun sana! Kafam kadar karışık odam. Mum yaksam gelir mi ki sevgili? Mickey sevgili.



Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD



15 Ara 2011

Evden Çıkınca Ben... Eyvah!

Melaba, ben araba.

Uzun zaman önce aramıştı Emre beni ve ben Gök ile kavgalı olduğumdan açmamıştım telefonu. Sınavlar, koşturma derken ben bu adamı aramayı unuttum! Derken, geçtiğimiz Cumartesi mağazada karşılaştık kendisiyle. Güzel bir kaçma bahanesi oldu ve oturup kahvelerimizi yudumlarken bir söz verdim ona: "Bu Çarşamba görüşüyoruz o zaman!" Verdiğim en güzel sözlerden biri olduğunu Emre ile görüşmeden önce fark edememiştim tabi.

İnsan ilişkilerinde en sevdiğim evre "Tanışma"dır. Bu gece Emre ile tanışma gecemizdi. Birbirimize kendimizi anlattık, sohbet ettik bol bol. Kimi zaman şaşırdık, kimi zaman güldük, bazen de durup düşündük. Emre'nin özel hayatı hakkında bilgi sızdırmak istemem; ama beni oldukça şaşırtan durumları var kendisinin. -Selam Emre, okuyorsun biliyorum. Gülme! Gül. Naber? (=

Kıtır'daydık uzunca bir süre. Sonra ben eskiden çalıştığım bara gitmeyi teklif ettim; memnuniyetle kabul etti Emre de... Gittik...

Buradan sonra film kopuyor tabi. Benim kafa zaten olmaya başlamış; bir de süpersonik iki İtalyan abi ile tanışınca, ben Emre'yi unuttum! -Özür dilerim Emreeeeee! Kimse senden daha süpersonik olamaz! Ayrıca eski bir mankene benziyorsun canım.- Bu abilerle öyle derin bir muhabbete daldım ki; zaman nasıl geçti anlamadım.
Bu abiler de öyle alelâde abiler değil ha! Az önce Hazreti Google'a sordum "Bunlar kimdir, necidir?!" diye; çok taşaklı sonuçlar sundu bana. Yani isim vermiyorum şekerim. Üzgünüm.

Biri 50, diğeri 40 yaşında!  İkisi de birbirinden flörtöz, birbirinden eğlenceli... Spritz yapmışlar, içtim; lezizdiiiii! Bar açmayı düşünüyorlarmış Ankara'ya. "Eyvallah..." dedim; "...ben de garson olurum." Güldüler; başa geçirirlermiş beni, ne garsonluğuymuş?! Falanlar filanlar, iltifatlar uçuyor havada! Hahaaayt! Çok iyiydi yahu! Bir de İstanbul değil de Ankara. Hoşuma gitti tabi; "İstanbul'a herkes aşık olabilir; ama Ankara başkadır, sadece özel insanlar sevebilir burayı." dedim, mest oldular!

Esas mesele şu ki, ben 40'a hasta oldum. Adam evli ve iki cücüğü var. Evet, benden beklenen bir hareket... Neyse ki Gök var; frenliyorum kendimi. Hadi ben frenlemedim kendimi; 40 ile kesin ... (ehm)! Zira adam hiç demiyor ki "Ben evliyim, blah blah..." Parmağında yüzük var, dedim "Sen evlisin (kıps)" dedi "Yoooooooooo, öyle değiiiiiiil!" dedim "Peki madem, öyleyse nişanlısın (kıps)" dedi "Yooooooo, öyle değiiiiiiiiil!" Ulan bokum; evliymişsin, çocuğun bile varmış! Ne inkarı lan bu?! Kepçük ağızlı! Ah o ağızı yerim de... Neyse.

Sonra Emre beni eve bıraktı. Emre beni eve bıraktı. Emre... Gayet eve bırakıldım yani! Wuuhuuu! Şimdi de içim gide gide 40'tan bahsediyorum; kahrolayım ben! Gök beni affet!

Şimdi bar ismi düşüneyim ben. 4 ay sonra 40 ve 50 yine gelecek; o zaman Gök olmazsa... Ehm. Naber?!

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD


6 Ara 2011

Slm cnm, nbr?

KPDS sonucu açıklanmış! Ehm, öhm...

Bu hafta yeni biriyle tanıştım; EFE. Sanırım mağazada oturup adam akıllı muhabbet edebileceğim, bana bir şeyler katabilecek tek insan evladı. Biraz müzikten bahsettik kendisiyle.Ödev bile verdim ona, Maybeshewill'in Not Want of  Trying albümünü dinlemeli bu hafta. Beğenmesini umut ediyorum. Eğer dilersen sen de dinle; aynı frekansa girelim?

Geçtiğimiz hafta içinde boşluktan bir bere, bir atkımsı ördüm. Ama öyle cici oldular ki; görmen gerek! İki gündür de üzerinde çalıştığım bir "baykuşlu bere" vardı; o da bitti nihayet. Görücüye çıkarır mıyım, bilmem. Bu arada bunları görüp de benim yaptığımı duyunca, insanlar aptala dönüyor. Şaşırtıyorum tabi. Beni bilen bilir, hiç de böyle işler yapabilecek biri gibi görünmem aslında. Ne göründüğüm gibiyim, ne de olduğum gibi görünürüm. Mevlana'ya gitsem "Gel" der miydi acaba?!

Pazar günü arkadaşım evlendi. İlk defa bir arkadaşımın düğününde bulundum. Ne acayip bir his o öyle?! Anlatmaya çalışmak için beş cümle girişiminde bulundum ve beceremeyip sildim; sen düşün yani... Anlatılmaz yaşanır. Ama belirteyim, lanet bir his!

Bugün Gökçen'e aldığım saat geldi, ona güzel bir paket yapmayı düşünüyorum. Bu konuda fikir sahibi olan insanlar yardımcı olursa sevinirim. Zira önemli bir mevzu bu.

Tatile gitmek istiyorum benim adamla. Alsa beni götürse... Ama kış geldi işte! Hava soğudu! Tatile gitsek, otel odasına tıkılıp kalırız; o da sıkıcı... Ayh! Ölüyorum! Bunaldım!

Her şey bir yana, Tuncy ve Rectoa geri geldi, bilginize. Bir de rende.

Televizyondaki çoğu dizi aptal. Koca televizyonun karşısında Hürrem'i izledikçe çileden çıkıyorum; zira daha o yokken turuncuyduk biz! Ve o zamanlar bizden başka turuncu yoktu... Şimdi herkes turuncu! Taklitler, kopyalar, kolpalar! İnsanları anlamak güç, kimse saçını turuncu yapınca Hürrem olmuyor; ciddiyim! Kimisine bu renk gerçekten HİÇ yakışmıyor. Moda programı adı altında yapılan programlar ise tam bir felaket! Gudubet gudubet kadın izlemekten içim karıldı! Dünyanın en güzel kadını değilim; güzel bir kadın bile değilim. Neyse ki kendimi seviyorum; ama Hürrem'i değil. Bir de Hakan Akkaya kesinlikle arkadaşım falan olmalı. Güntaç MUCK'ta oynarsa, izlerim. Tereyağı da tereden yapılmaz. Çiçekler, böcekler.

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD