29 Eyl 2022

Düşünüyorum Öyleyse Sıçtın

 Dalmış uzaklara düşünüyorum. Diyorum ki "Şimdi şuralarda bir yerdesin." Sonra birden aklıma geliyor, ya ben onu düşünürken o da tuvalette -evinde değil, başka bir yerin tuvaletinde belki de- işini görüyorsa? Sonra bir gülme alıyor beni. Bütün o hülyalı düşüncelerden sıyrılıp gerçeklikle yüzleşiyorum. 

Niye ben böyle şeyler düşünüyorum?

Bazen kaçıp gitmek istiyorum bu evden; bilhassa çocuğumun problem çıkarıp sinirlerimi zıplattığı zamanlarda. Gitsem nereye gideceğim ki?
Öyle zamanlarda kafamda hep bir hayal canlanıyor. Birinin yanına gitmişim, oturmuşuz karşı karşıya, susuyoruz. "Yahu!" diyorum, "Ne zor bir şey şu ebeveynlik. Ben çok yoruldum, biraz benimle susar mısın?" Tereddütsüz kabul ediyor. Kimi zaman ağlıyorum, sadece elimi tutup susuyor karşımdaki. Anlaşılmaya çok ihtiyacım var, insanların yorumlarına ise tahammülüm yok. O zamanlarda kimse bana kendi hayatından örneklerle gelmesin mesela. Kitaplarda okudukları beylik cümleleri kafamdan aşağı boca etmesinler. Kendi doğrularını bana dayatmaya çalışmasınlar. Çok sıkıldım çünkü her denememde aynı sonucu almaktan. Benimle susacak o kişiye ihtiyacım var ve o kim, bilmiyorum. Kafamda canlanan yüzden ise burada bahsetmek istemiyorum. 

Suçluluk duygusuyla başa çıkamaz oldum. Anne olduğumdan beri yanımda gölge gibi gezen bir duygu bu. O kadar ağır ki taşımaya ne gücüm ne de sabrım kaldı. Çok zor durumdayım ve bunu kimseyle paylaşamıyorum.

Bizim kurumdaki en enerjik insanmışım ben. Bir arkadaş söyledi. Demek ki dışarıdan görünen yüzüm pek şen şakrak. Peki ya içim? Belli ki kimsenin orayla işi yok. Keşke benim de olmasa...

Bulanık beynimin kusuntularını okudunuz. Geçmiş olsun, teşekkürler.

26 Eyl 2022

Aynı Kandan Olmayan Kardeş Olur Mu?

Geçen Can Can ile bu konuyu tartıştık. Yanımızda kurumumuzun yaşlılarından bir abimiz de vardı. Bu iki adam tutturmuş "Mümkün değil; aynı kandan olmayan kişi ailevi meselelerde senin yanında olamaz" diye. Hmm, pekala beyler.

Bu muhabbet nereden hortladı? İkinci çocuk mevzusundan elbette. İlk doğum yaptığım zamanlarda bir tane daha çocuğum olsun istiyordum, sene 2019. Çocuğa dair zorluklar yaşanmamış, ülkeden daha umut kesilmemiş, ekonomik gerçeklerle yüzleşilmemiş tatlı zamanlar... Şu an fikrimi sorana "Asla!" diyorum. Belki bu kadar kesin bir reddediş de yanlış ancak şu anki fikrim tam olarak bu. Ay olur muymuş öyle şey? Çocuğum yalnız mı kalsınmış? Bana bir şey olduktan sonra -Allah geçinden versinmiş- çocuğum ne yaparmış kardeşsiz? Ortaya koyduğum argüman şu oldu: "Ben kardeşimle hiç de öyle kardeşmişiz gibi sürekli görüşmüyorum. Ancak misal bir Hilal veya Meriko olunca mevzu işin rengi değişiyor. Onları kardeşimden çok merak ediyorum. Yokluklarını daha fazla hissediyorum." Oysa kardeşim 27 senelik kardeşimken Hilal 20 yıllık dostum, Meriko ise 6. Kendi kardeşimi sevmiyorum, merak etmiyorum demek değil bu; kişisel paylaşımsızlıklarımız sebepli bir ayrı düşmüşlük. Yoksa kızlar benim için neyse kardeşim de o. Ya da tam tersi, eheh.
Karşı argüman olarak sundukları şey ailesel mevzular oldu. Ne bileyim, ölümdür, mirasdır, doğumdur, hastalıktır vs. Düşündüm, evet, haklılık payları var. Sonra bugün Meriko ile konuşurken bir şey kafamı açtı: Meriko boşanma kararı aldığında en az onun kadar dertlenmiştik onun can dostları olarak. Oysa kardeşi Meriko'nun eşinden yana olmayı tercih edecek kadar empati yoksunuydu. Burada mevzu bir taraf tutmak değil asla. Eğer haklı yanı olsa Meriko'nun eşinden yana da olabilirdik. Dürüst ve şeffaf ilişkileri seven insanlarız biz. Haklının hakkını teslim edenlerdeniz. Zaten bu yüzden bu kadar sağlamız. Neyse, olay bu değildi; dağıldı.

Elbette kardeşin yeri ayrı, dostun yeri ayrı. Ancak insanın kendi seçtiği ailesi de bir aile bence ve evet, aynı kandan olmayan iki insan mis gibi de kardeş olur. 

Bugün Hilal'e embriyo yeğenim transfer edildi. Ben ağla ağla... Yani şimdi biz kardeş değil miyiz? Yav he he...

Can Can gidemeyecek sanırım. Bugün Tan Dede'ye de anlattın Can Can giderse neden çok üzüleceğimi. "Onu çok seviyorum Tan Dede ve o giderse her iddiasına varım, bizimle iletişimi de kopacak. Onunla her sohbetimden yeni ufuklar ile ayrılıyorum ve böyle bir arkadaşı kaybetmeyi hiç istemiyorum. Onun sayesinde az biraz kendime bir şeyler katmaya başlamıştım, onun itici gücü olmadan ben yine boşlarım bu işleri." falan dedim. "Haklısın, umarım gitmez o zaman" dedi. Sonra biraz dedikodusunu yaptık bizim çocuğun. Değişik biri. Ancak zaman zaman ardından bu kadar üzülmeme değecek biri olmadığı fikrine kapılıyorum. Evet, sohbeti mis. Evet, bana bir şeyler katıyor. Evet, eğleniyoruz. Ama gidişinden sonra beni arayıp sormayacağından emin olduğum birine niye bu kadar kıymet veriyorum ki? Tan Dede "Onun sağı solu belli olmaz, belki de o bizi özler, arar" dedi. Haklı. Okunması zor bir kitap bu Can Can.

MFÖ "Ele Güne Karşı" çalıyor şimdi. Seçilmiş bir şarkı değil, sırada bu varmış. Spotify'da rastgele bir liste açmıştım. Manidar oldu bu gitme muhabbetinin üzerine.

Mansplaining sendin aşkım. O değil de, biz bu bağı sarımsaklasak da mı saklasak? HÜZÜNÇLÜ.

18 Eyl 2022

Dur Gitme

Kurban'ın "Dur Gitme" şarkısını pek çok kişi duymamıştır bile. Benimse durduk yere kafamda çalmaya başladı, nedenli ancak nedensiz...

Yine iki binler Türkçe Rock'a düştüm. Sanırım benim güvenli limanım bu şarkılar. Tadım kaçınca sarıyorum hep. Bu ara ayrılık şarkıları çalıyor beynimde. Tüm şarkılar ben sanki, dönüp duruyorlar kafamın içinde.

Teker teker dallardan düşerken yapraklar, hayatımda da bazı ayrılıklar yaşanıyor, nedeni bu aslında. İlk olarak buradaki en yakın arkadaşımı Bursa'ya yolladım ani bir şekilde. Eksikliğini bu kadar hissedeceğimi biliyordum elbette, kendimi hazırladım sanıyordum ama becerememişim, öyle görünüyor. Ardından çalıştığım kurumdaki yakın bir arkadaşım daha gitti farklı bir kuruma. Dürüst olmak gerekirse onu pek dert etmedim. Belki çalıştığımız dönemdekinden çok daha fazla görüşürüz çünkü. Aynı şehirde olduğumuzu bilmek bile yetiyor doğrusu. Ondan bir gün sonra ise başka bir yakın arkadaşımın daha farklı bir kuruma geçeceği haberini aldım. Esas koyan bu haber oldu. Haber bekliyordu ama bir belirsizlik vardı, bir umut gitmez dediğim kişi de gidecek oldu. Dedim "EYVAH!" Oturup iki kelam edebildiğim herkes teker teker gidiyor ve ben öylece arkalarından el sallamak durumunda kalıyorum.

Diğer arkadaşlarımla görüşürüz bir şekilde de bu sonuncusunun gidişi onunla görüşmeyeceğimiz anlamına geliyor hem. Büyük koydu. Gol oldu. Tişkirler.

Pardon bayım, kitap, film ve dizi önerilerinizi de alıp gitmeye utanmıyor musunuz? Daha sosyoloji okumalarımı bitirip sizinle ölümüne tartışmadan bu gidiş neden? Nys. Düğününe geleceğiz ama.

Evet, günlük muhabbet ettiğim arkadaşlarım var ama bu bir başkaydı ya. Ufkumu açtığını hissettiğim bir o vardı. Tüh. Çok yazık oldu. Neden böyle oldu?
Yaptığı alıntılar dönüyor kafamda, durup kendime "Ya, aslında duruma nasıl da cuk oturan bir şey demişti o gün" ya da "Hadisin len oradan, ne anlar o, anlamaz, camız!" diyorum.
Onunla konuşmak beni hep rahatsız ediyordu. O, bunun iyi bir şey olduğunu söylüyordu. Kendisiyle konuşmaktan rahatsızlık duyduğumuz kişilerin bizleri geliştirdiğini savunurdu. Bu konuda ona hak vermemek elimde değil. Her konuşmamızda beynimde yeni bir kıvrım oluştuğunu hissediyordum.
Ben tembel bir insanım; "Hadi ulen, kendimi geliştireyim biraz" demeyecek kadar tembelim. Hem hoş sohbet, hem kişisel gelişim uçtu gitti ellerimden, Yanıyorum da ona yanıyorum.

Valla insanoğlu bencil. Çok bencilim :( 

Herkes gittiği yerde mutlu olsun; üç kaybım -güç kaybım?!- için bu saatten sonra dileyebileceğim tek şey bu. Üçünü de geri döndüremem, döndürmek de istemem zaten; bizim kurum cehennemin provası çünkü. Yaşanması gereken üzüntüler yaşanıp buraya da döküldüğüne göre bu meseleyi bir rafa kaldırabilirim bence.
Haydi aslanım, yolumuza bakalım! Sanki hiç derdin yokmuş gibi bir de bunları dert edemezsin. 
Yürrü.
Pki.