26 Ara 2011

Kavramsal Kazana Düşelim!

İçimde patlamaya hazır bir bomba var sanki; tik-tak... tik-tak... Bum!

Sene sonuna yaklaşırken içim yine bir gariplerde, fenalarda, güzellerde; içim dışımda, her yerde! Güzeller içinden bir beni seçip kalbimi bir bene verebiliyorsam eğer; Kenan Doğulu'nun konu hakkında söyleyebileceği beş şeyden biri de "Selamın Aleyküm"dür bence. Çünkü herkesin sadece bir derdi var; arabaların çakmaklığına dakhılıyor!

Tamam, anlıyorum; ancak bu kadar feminen olmak zorunda değil bence Ümmühan; İranlı Ümmühan. Hormonlarıyla oynanmış her şey yapay geliyor bu zamanda, mesela yediğimiz hemen hemen her şey! Biraz daha erkeksi, ölümüne seksiyim.

Yılbaşında ne yapacağım belirsizliğini koruyan konulardan sadece biri. Durum böyle olunca da kavramsal kazan oluşuyor beynimin nadide kıvrımlarında. Sonuçta ökse otunun altında öpüşmece oynamayacağımız bir yıla giriyoruz ve bu yıl kıyamet senaryolarının en sevdiği yıl. Sanırım bu yüzden birkaç gecedir kabuslara ev sahipliği yapıyor uykularım. Fantastik rüyalarımda en sevdiğim sahne ise hortum sahneleri. Her şeyin ve herkesin hortuma kapılıp döne döne uçmaya başladığı an bağımlı özgürlük tavan yapıyor. Zira uçabiliyorsan özgürsün; ancak bir hortumsa seni uçuran, vay haline!

Ben bir zürafilim. Götüm düz, gözlerim güzel. En çok dokunarak iletişim kurduğum insanlar, dostlarım. Boyum bir yetmiş, işim çoktan bitmiş. Zengin ve kültürlü taliplerimi bekliyorum.

Bir de bu ara açığım. Fazlasıyla açık... Çakralarım tütüyor ve ben Gülşen olamayacak kadar aptalım. Çakma bir kadınım. Hepsi bu... Yine de taliplerimi bekliyorum -stop- 


Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD




20 Ara 2011

Samimi Pırasadan Samimi İltifatlar

Hey yooo! Özledin beni, itiraf et! Seni seviyorum canım.

Bugün hayatımın erkeğiyle karşılıklı bir şeyler içme fırsatını yakalamışken fırsatı ıskalamadım. İki lafın belini kırmacadır; yok efendim iltifat etmelerdir falan... Gayet yolunda giden bir görüşme oldu. Kendimi özel hissetmeme neden olan bu güzel insana sevgi meleklerimi yolluyorum. Yahu, öylesine okuyor gibi okuma; "HAYATIMIN ERKEĞİ" diyorum, paylaş heyecanımı!

Benim bir aşk acısı şarkım var. Ne zaman aşk acısı çekiyor olsam açıp o şarkıyı dinlerim. İyi de ben bu kadar keyifliyken bu şarkının fonda işi ne?! Neyse, güzel ama.

Geçenlerde EFE'den bahsetmiştim ya ben... Hah, işte o Efe'yi daha fazla, daha da fazla, çok daha fazla sevmeye başladım ben. Benim gibi sevgi dolu bir insandan beklenebilecek bir davranış, doğrudur. Bu lafım da nereye gider bilmeden yazıyorum işte. Neyse, bu Efe iyi adam, hoş adam, düşünce yapılarımız da çok benziyor falan, güzel. İşe giderken daha bir keyifli gider oldum. Hayat işte, bir garip... Birileri gider, yenileri gelir... Yok ya, Gök ile ilgili bir durum değil; tamamen işsel, işlevsel şeyler.

Bu ara bir iş teklifleri, bir iş teklifleri... Hayat bana güzel! Ama esas olan Arfo'nun 15, Hilal'in 19 Aralık doğumlu olmasıdır ki... Bu konu çok derin! Kimi zaman baktığımda Buğra sanıyorum; hayal gibi... Vardı, yok gibi! Ve sevgili bulunca beni satışlara getiren iş arkadaşıma yukarıda laf soktum. Platonik aşkların kadını olsam da değişen bir şey yok. Delikli deşikli. Ben random gülmelere gark olurken vatan millet palavra! Birileri bir şeyler peşindeyken rahat uyuyamıyorum; o da bana diyor ki "Hayatını düzene sok!" Genelde düzen oluyor benim hayatımı düzen! Bazen kabul etmek gerekir ki hayat rende kadar basit değildir; ama matematik güzeldir, ütopyalar kadar... Kel adamlar ise ilgi alanıma sınavsız giriyorlar. "Dazlak" da diyebiliriz bazen.

Bir erkek parfümü burnumda tüterken uyku tutmazken beni, veda olsun sana! Kafam kadar karışık odam. Mum yaksam gelir mi ki sevgili? Mickey sevgili.



Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD



15 Ara 2011

Evden Çıkınca Ben... Eyvah!

Melaba, ben araba.

Uzun zaman önce aramıştı Emre beni ve ben Gök ile kavgalı olduğumdan açmamıştım telefonu. Sınavlar, koşturma derken ben bu adamı aramayı unuttum! Derken, geçtiğimiz Cumartesi mağazada karşılaştık kendisiyle. Güzel bir kaçma bahanesi oldu ve oturup kahvelerimizi yudumlarken bir söz verdim ona: "Bu Çarşamba görüşüyoruz o zaman!" Verdiğim en güzel sözlerden biri olduğunu Emre ile görüşmeden önce fark edememiştim tabi.

İnsan ilişkilerinde en sevdiğim evre "Tanışma"dır. Bu gece Emre ile tanışma gecemizdi. Birbirimize kendimizi anlattık, sohbet ettik bol bol. Kimi zaman şaşırdık, kimi zaman güldük, bazen de durup düşündük. Emre'nin özel hayatı hakkında bilgi sızdırmak istemem; ama beni oldukça şaşırtan durumları var kendisinin. -Selam Emre, okuyorsun biliyorum. Gülme! Gül. Naber? (=

Kıtır'daydık uzunca bir süre. Sonra ben eskiden çalıştığım bara gitmeyi teklif ettim; memnuniyetle kabul etti Emre de... Gittik...

Buradan sonra film kopuyor tabi. Benim kafa zaten olmaya başlamış; bir de süpersonik iki İtalyan abi ile tanışınca, ben Emre'yi unuttum! -Özür dilerim Emreeeeee! Kimse senden daha süpersonik olamaz! Ayrıca eski bir mankene benziyorsun canım.- Bu abilerle öyle derin bir muhabbete daldım ki; zaman nasıl geçti anlamadım.
Bu abiler de öyle alelâde abiler değil ha! Az önce Hazreti Google'a sordum "Bunlar kimdir, necidir?!" diye; çok taşaklı sonuçlar sundu bana. Yani isim vermiyorum şekerim. Üzgünüm.

Biri 50, diğeri 40 yaşında!  İkisi de birbirinden flörtöz, birbirinden eğlenceli... Spritz yapmışlar, içtim; lezizdiiiii! Bar açmayı düşünüyorlarmış Ankara'ya. "Eyvallah..." dedim; "...ben de garson olurum." Güldüler; başa geçirirlermiş beni, ne garsonluğuymuş?! Falanlar filanlar, iltifatlar uçuyor havada! Hahaaayt! Çok iyiydi yahu! Bir de İstanbul değil de Ankara. Hoşuma gitti tabi; "İstanbul'a herkes aşık olabilir; ama Ankara başkadır, sadece özel insanlar sevebilir burayı." dedim, mest oldular!

Esas mesele şu ki, ben 40'a hasta oldum. Adam evli ve iki cücüğü var. Evet, benden beklenen bir hareket... Neyse ki Gök var; frenliyorum kendimi. Hadi ben frenlemedim kendimi; 40 ile kesin ... (ehm)! Zira adam hiç demiyor ki "Ben evliyim, blah blah..." Parmağında yüzük var, dedim "Sen evlisin (kıps)" dedi "Yoooooooooo, öyle değiiiiiiil!" dedim "Peki madem, öyleyse nişanlısın (kıps)" dedi "Yooooooo, öyle değiiiiiiiiil!" Ulan bokum; evliymişsin, çocuğun bile varmış! Ne inkarı lan bu?! Kepçük ağızlı! Ah o ağızı yerim de... Neyse.

Sonra Emre beni eve bıraktı. Emre beni eve bıraktı. Emre... Gayet eve bırakıldım yani! Wuuhuuu! Şimdi de içim gide gide 40'tan bahsediyorum; kahrolayım ben! Gök beni affet!

Şimdi bar ismi düşüneyim ben. 4 ay sonra 40 ve 50 yine gelecek; o zaman Gök olmazsa... Ehm. Naber?!

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD


6 Ara 2011

Slm cnm, nbr?

KPDS sonucu açıklanmış! Ehm, öhm...

Bu hafta yeni biriyle tanıştım; EFE. Sanırım mağazada oturup adam akıllı muhabbet edebileceğim, bana bir şeyler katabilecek tek insan evladı. Biraz müzikten bahsettik kendisiyle.Ödev bile verdim ona, Maybeshewill'in Not Want of  Trying albümünü dinlemeli bu hafta. Beğenmesini umut ediyorum. Eğer dilersen sen de dinle; aynı frekansa girelim?

Geçtiğimiz hafta içinde boşluktan bir bere, bir atkımsı ördüm. Ama öyle cici oldular ki; görmen gerek! İki gündür de üzerinde çalıştığım bir "baykuşlu bere" vardı; o da bitti nihayet. Görücüye çıkarır mıyım, bilmem. Bu arada bunları görüp de benim yaptığımı duyunca, insanlar aptala dönüyor. Şaşırtıyorum tabi. Beni bilen bilir, hiç de böyle işler yapabilecek biri gibi görünmem aslında. Ne göründüğüm gibiyim, ne de olduğum gibi görünürüm. Mevlana'ya gitsem "Gel" der miydi acaba?!

Pazar günü arkadaşım evlendi. İlk defa bir arkadaşımın düğününde bulundum. Ne acayip bir his o öyle?! Anlatmaya çalışmak için beş cümle girişiminde bulundum ve beceremeyip sildim; sen düşün yani... Anlatılmaz yaşanır. Ama belirteyim, lanet bir his!

Bugün Gökçen'e aldığım saat geldi, ona güzel bir paket yapmayı düşünüyorum. Bu konuda fikir sahibi olan insanlar yardımcı olursa sevinirim. Zira önemli bir mevzu bu.

Tatile gitmek istiyorum benim adamla. Alsa beni götürse... Ama kış geldi işte! Hava soğudu! Tatile gitsek, otel odasına tıkılıp kalırız; o da sıkıcı... Ayh! Ölüyorum! Bunaldım!

Her şey bir yana, Tuncy ve Rectoa geri geldi, bilginize. Bir de rende.

Televizyondaki çoğu dizi aptal. Koca televizyonun karşısında Hürrem'i izledikçe çileden çıkıyorum; zira daha o yokken turuncuyduk biz! Ve o zamanlar bizden başka turuncu yoktu... Şimdi herkes turuncu! Taklitler, kopyalar, kolpalar! İnsanları anlamak güç, kimse saçını turuncu yapınca Hürrem olmuyor; ciddiyim! Kimisine bu renk gerçekten HİÇ yakışmıyor. Moda programı adı altında yapılan programlar ise tam bir felaket! Gudubet gudubet kadın izlemekten içim karıldı! Dünyanın en güzel kadını değilim; güzel bir kadın bile değilim. Neyse ki kendimi seviyorum; ama Hürrem'i değil. Bir de Hakan Akkaya kesinlikle arkadaşım falan olmalı. Güntaç MUCK'ta oynarsa, izlerim. Tereyağı da tereden yapılmaz. Çiçekler, böcekler.

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD


27 Kas 2011

Kadehimi ALES'e Kaldırıyorum!

Bir an önce şu evden kendimi ihraç etme çabasındaydım... Taa ki bugün, ALES denen meret ocağıma incir ağacı dikene kadar...

Bir aydır ders çalışmaktan başka yaptığım pek bir şey yoktu. Aile bireyleriyle bile göt kadar evin içinde "Melaba-melaba" olmuştuk.(Evet, evde "Melaba" deyince aldığım karşılık tam olarak "Melaba") İşe gidiyordum hafta sonları, nete giriyordum bazen ve yazı yazıyordum sırf sen oku diye...
Neyse canım, işte ben böyle ALES'e çalışırken yardırmış gidiyorum; sözelden tam çıkarmalar, sayısaldan merdiveni 30'a dayamalar falan... Bir göreceksin ama! Nasıl bir hırstır o; soru çözdükçe çözesim falan geliyor! KPDS'den sonra zaten direk Gök'e taşınmaya başladım akşamları. Sevdiceğimin iş çıkışında Sıhhiye'de buluşup otobüsle evine gidiyoruz, yolda da benim çözemediğim sorulara bakıyoruz. Evdeki çalışma yetmedi diye son iki akşam Sıhhiye'ye beni durağa bırakmaya geliyor Gök, otobüste yine sorulara abanmalar... Ama yooook! Neymiş efendim, ALES'miş... Sokayım afedersin de böyle sınava! 

80 soruluk KPDS'ye 180 dakika süre veren ÖSYM, nedense 150 soruluk sınava da 180 dakika veriyor... Hız testiymiş... Kenarımın hızı! Roman okumuş kadar oldum lan sınav boyunca! Hele bir mantık sorusu vardı ki AŞMIŞ! Akıllara durgunluk veren bir mantıkla yazılmış belli; çünkü üzerinde yanlışlıkla 15 dakika harcamışım da haberim yok. Hayır, çözmüş olsam oturup sızlanmam da, çözemedim ulan! Gitti mis gibi 15 dakika! Sayısala 45 dakika kaldı tabi.Bende bir telaş "Vay efendim nasıl yetişecek?! Hedef 30 soruydu! Ben şimdi Gök'e ne derim?! Geçen sınavda 25 soru çözmüştüm, bari bunda da 25 çözeyim..." He canım... NAH ÇÖZERSİN! Ben telaşlanınca daha aptallaştım; zaten aptalım. Sadece 12 soru çözebildim. İşin komiği çözebileceğim soruları da telaştan çözemedim, ben ona yanıyorum!

Neyse, artık sınav derdi falan da kalmadı. Uzun zamandır ilk defa ailece oturup çay içtik. Zaten babam da ameliyat olmuştu perşembe; birazcık onu el üstünde tutmalar... Yemin ederim özlemişim onları!

Hayatı bu kadar yaşanmaz hâle getiren sisteme kafam girsin, yetmezse ben gireyim boydan boya! Çok sinirliyim. NET!

Seni öpüyorum canım, giden bir (rakamla: 1 ) okurumu da kınıyorum ve ÖSYM bok yesin; özellikle başkanı. Bu yazdıklarımdan dolayı içeri atılmam halinde para toplayıp beni çıkartıyorsunuz sınav gazileri ve yaşarken ölmeyi tatmış sınav şehitleri! Artık fotoğraf makinemle sevişebilirim. -stop-


Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD



22 Kas 2011

Yatmadan Önce Yüz Rende Darbesi


Duş alırken humuslu toprak gibi verimli oluyorum. Duşta aklıma gelenleri yazsam, uçururum blogu! Gel gör ki, unutuyorum... Balık hafızalıyım, ne sandın?!

KPDS bir şekilde geçtiğine göre önümüzdeki ALES'e bakmak durumundayız. Ulan bir bakıyorum da; hakikaten sistem çok boktan! Şimdi sisteme sayıp, yöneticilere söverdim de; keyfim kaçıyor, biliyor musun?!


Birine "Sana çok ihtiyacım var!" yazmanın o kişinin bünyesinde ne gibi bir etki yaratabileceğini tahmin edebiliyor musun? Gerçi kime yazdığına göre kişide yaratacağın etki ve alacağın reaksiyon elbette ki değişkenlik gösterecektir; ama... Neblem ya, az önce alakasız birine yazdım. Bakalım nasıl bir tepki verecek? İnsanları çılgın deneylerime alet ediyorum; sorgusuz sualsiz...

Matematiği seviyorum; çok seviyorum. Matematikten anlayan adamlardan feci etkileniyorum. Zaten oldum olası sayısal zekaya sahip olan adamlara bayılmışımdır. Çok seksi değil mi lütfen?! Üzerinde on sene uğraşıp da çözemeyeceğim soruları beş dakika içerisinde "şıp" diye çözen adamları hayran hayran izlerim. Bence ağır tahrik unsuru; seni bilmem. Bir de böyle "Mühendis" gibi bir sıfata da sahipse... Kafam!

KPDS'nin en renkli kurbanı olarak seni selamlıyorum canım.

Zoom lens almayı düşünüyorum bu arada. Fotoğraf adına kılımı kıpırdatıp bir şey yapmıyorum. Ulan elimde de taş gibi bir makine var. Ayıp bana; gerçekten ayıp! Gerçi hafta sonları o kadar çok makineyle oynuyorum ki; canım sıkılıyor anlaşılan. Neyse, bana bir iş lütfen. Zengin koca adayı da olur. Mühim olan bir para kaynağı olması... -irony zone-

Güntaçdis. Aklıma geldi, yazayım dedim. Hevesim kaçtı yahu; oysa yaz sonunda nasıl da bir dibimi saçlarının arasında bırakmıştım... Dövmeli adam severim bir de. Güntaç, naberz?!

Facebook'ta "Esmer Güzeli" diye arkadaşı olan arkadaşım var. Esmer Güzeli'nin egosundan yüz gram istiyorum. Karma, bu lafım sana!

Ayrıca belirtmek isterim; Emre Aydın kavram karmaşı yaratan, zıt kavramları birleştiren şarkı sözleriyle götürüyor malı. Millet "Ya abi oha ama artık! Adamın aklına gelene bak; kırk yıl düşünsem aklıma gelmez!" diyor ya; kendilerini aşağılıyor. Zamanında Beyaz'ın "Psiko" tiplemesi de yapardı bunu. Herkes yapar. Hepimiz Emre Aydın'ız! Ben Psiko olmayı tercih ederim yine de.

Daha fazla saçmalamadan huzurundan ayrılıyorum tatlı. 
Tatlım değil; tatlı. Duydum değil, gördüm!



Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

16 Kas 2011

He Canım Aynen Öyle


Merhaba.

Dün ALES sorularıyla muhatap olurken çok ilginç bir gerçekle karşılaştım. Hani annelerimiz, babalarımız, dedelerimiz, ninelerimiz diyor ya "Biz böyle miydik azizim? Şimdiki gençlerden bir yol olmaz" diye... İşte bu deyiş M.Ö. 800 yılına kadar gidiyormuş. Yani neymiş? Yeni nesillere güvenelimmiş. Neymiş? Şartlar değişiyor diye nesiller değişiyormuş ve yeni nesil yeni şartlarla uyumlu bir nesilmiş. Korkmayın millet, hem bizim nesilden, hem de bizden sonrakilerden iş çıkar.

Resmen hayatım sınavlara bağlı. 
Nasıl stresliyim anlatamam. 
Zaten anlatmam da. 
Sıkıntılarımla seni sıkmak istemem. 
Eminim senin hayatında da milyar sıkıntı vardır, bir de benimkileri dinlemene (dinlemek?! okumana) hiç gerek yok. 
Hadi canım öperim.

İlginç tepkilerim var, yeni keşfettiğim.  Elektrikli süpürge sesine verdiğim tepkiyi dünyalara değişmem mesela. Ya da böyle gürültülü nesne ve kişilere... Bir gün kendimi tutamayıp saldırmaktan korkuyorum. Zira anlık sinir yüklenmesine neden oluyorlar. Örneğin geçen babam eve ağır birkaç hede taşıdı, eve girer girmez "Komando!" diye bağırdı; o an onu atomlarına ayırma isteğiyle dolup dolup taştım yeminle.

-Babamdan bahsedince aklıma ne geldi-

Yaşlılık adamlara hiç yakışmıyor ya. Ciddi söylüyorum. Çoğu yaşlanan adam çekilmez yaratıklara dönüşüyor. Yani seni bilmem, benim etrafımdakiler öyle. Dedem yok; yaşlı amcalarım var. Bir de babam katılıyor bunların arasına yavaştan. Hasbinsabır! Yok canım, sevmediğimden değil... Sadece bir salıvermişlik, bir öküzlük çöktü hepsinin de üzerine. En azından babama bunu söylüyoruz, bir saat iki saat düzeliyor; üçüncü saat yine aynı!
*Kim bilir ben yaşlanınca nasıl çekilmez bir teyze olacağım. Kesin babama çekerim ha... İçim karardı be!

Kaç zamandır canım waffle çekiyor. Gidip bir waffle patlatayım. Sonra da ver elini KPDS ayağını uzat ALES.
Hayskim.

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

9 Kas 2011

Baryam Bayram Bay Bayan... Ehe, Naber?


Bayram çocuklara güzel lan! Yani ben çocukken bana güzeldi. Şimdiki çocuklara da güzel mi acaba?! Sanmam... Bi kere şeker toplamaya bile göndermiyor aileler çocuklarını! Şeker toplamayan çocuğa bayram, bayram olur mu be?!

Biz çocukken ortalıkta pedofililer bu kadar çok değildi. Aileler çocuklarını dışarı göndermekten korkmazlardı. Şeker toplamaya bir çıktık mı, tüm mahalleyi gezerdik; öyle sadece kendi apartmanımızla kalmazdık yani. İki yüz elli bin liralar vardı o zamanlar; ceplerimize hiç tanımadığımız amcalar, teyzeler tarafından sokuşturulan. Bizim için büyük paraydı! Bir kutu kola bile almazdı ya, iki sakız bile mutlu ederdi ziyadesiyle.

Negzeldi... Bitti.

Eski bayram muhabbeti bu kadar yeterse, Burak'a saydırmaya başlayabilirim. Buralardan gitme; buralar gitsin, sen gitme Burak! Lan! Blogger sensiz virane olur yeminle bak! Şaka lan, ister bırak, ister yazmaya devam et, ne de olsa numaran var elimde; her türlü taciz ederim ben seni. Nihahahahaha!

Beni Ayça Eren'e benzetenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Bu kadar çok kişi beni ona benzetiyorsa, vardır bir bildikleri... Ama hatun çogzel bence! Nasıl hoşuma gidiyor beni ona benzetmeniz, nasıl!
Bir gün bu hatunla barda karşılaştık; birbirimize baktıııık, baktııııık, baktık. Böyle de bir anım var, atlamayım, anlatayım dedim.

Bana ara gazı veren sevgili Arif ve Hilal'e buradan sevgilerimi ve öpücüklerimi sunarken; sevgili Mert (Murat) ve Sıla'ya iyi tatiller, bol güneşler dilerim. Profillerine koydukları denizli, güneşli, Sinop'lu, Antalya'lı fotoğraflar nedeniyle Ankara bana dar, dar, dar gelir oldu. Neyse ki benim adam döndü. Şalala!

Alışveriş yapmayalı çok oldu; param yok, pulum yok, malım mülküm olmasın ziyanı yok! Zengin koca şart. Cebi dolu, kafası boş taliplerime sesleniyorum: "Gelin beni alın! Alışverişe çıkalım!" -çok çılgın ironiler var burada- 

Şarap.Rakı.Şarap.Beyaz.Yeşil.Erik.Şarap.Portakal.Gazoz.Portakal.Mandalina.Sıcak.Şarap.Kestane.


Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

4 Kas 2011

Yüksek Gerilim Hattı


Bünyemde yüksek gerilim yaratan yegane iki olayı seninle paylaşmak isterim canım.

BİR: "Sen - Siz Sorunsalı"
Karşımdaki kişi benden yaşça büyükse ve aynı zamanda arkadaşım ise veya mevki olarak büyük; ama yaşıtım ise o kişiye nasıl hitap edeceğimi bir türlü çözemiyorum. Misal, iş yerinde bir "Emrah Abi (Abi?!)" var. Yahu adam yaşça benden çok da büyük değil esasında; ama yılların çalışanı. "Emrah Abi" desem bi acayiiiip, "Emrah" desem bir garip! Konuşma arasında "Sen" diyorum, gereğinden fazla samimi geliyor, "Siz" diyorum gereğinden fazla resmi. Yapamıyorum abi ben bu işi! Ayarlayamıyorum kendimi.
Az önce yaşça benden büyük bir arkadaşımla konuştum da telefonda, aynı sıkıntının içinde buluverdim kendimi. Ağzım "Sen" diyor, beynim "Ulan gerizekalı! 'Sen' ne lan?! 'Siz' de adam gibi!" diye bağırıyor oradan. "Siz" deyince de bozuk atıyor, "İnsan arkadaşına hiç 'Siz' der mi şapşal?!" diyor.
Evet, saygıdan "Siz" demek uygundur; ama ne bileyim... Resmiyetle, samimiyet arasındaki o ince çizgide yazan şeyi gördüğüm zaman seninle de paylaşacağım cınımz.

İKİ: Öyle bir şey bulunamadı.
İkinciyi unuttum. Demek ki çok da ırgalamıyormuş beni...

Duş alırken aklıma yazacak zirilyon tane şey geliyor; ama duştan çıktığım an sanki beynim resetleniyor! Bu duruma ciddi ayar oluyorum. Yürürken veya otobüste de süperkulade fikirlerle dolup taşarken zihnim, bilgisayarın karşısına geçince "pırrr" uçuveriyor tüm fikirler. Yaşlanıyorum azizim!

Dövmeli adamlara bu kadar bayılmam da yadırganmamalı bence. Dövme benim için ağır tahrik unsurudur. TEHLİKELİ.

Belki ölmeden insan olunur, yine?
Çok sistematik bir bamyayım. İnsan olmak benim neyime...


Şirinler mavisi ojelerimle seni mağazada bekliyor olacağım. Gel, bir kahve içelim. (Biliyorum o şirinler mavisi gibi değil; ama benim ojelerim öyle!)


Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

2 Kas 2011

Anlayamadım, Çünkü Yazmak İstiyorum


ALES sorusu çözerken beni dürten yazma isteğime bu defa karşı koyamadım canım benim. Zira bu istek öyle bir hale geldi ki; okuduğumu anlayamaz oldum!

Eveeeet, geldi Kasım ayı, başladı "Kasımda ... başkadır" furyası. Bir tane de benden madem: "KASIMDA SINAV BAŞKADIR!"
Bu ay iki sınava gireceğim; mühimsiz ama oldukça mühimli iki gerzek sınav. Türk eğitim sistemi sikertmesinde oldukça başarılı olan hükümetimize selamlar! Ne de olsa kabiliyetimize göre başka iş alanlarına da dağılabiliriz... Öyle buyurdu MEB bakanı Dinçer hörezekalısı.

Barı bıraktığımı haber vereyim. Beni ziyarete falan gelirseniz yokum yani. Sınavlara çalışma bahanesiyle bıraktığım eski işimi özlemiyor değilim; ama hevesimi de aldım aslında bar işinden. Gönül isterdi ki daha uzun soluklu olsun falan; ama bu önümdeki iki hafta benim kaderimi belirleyecek olan iki haftadır. Canon'da işler gayet güzel. Canon devam. Sigortalı işi bırakacak kadar göbüdük bir insan değilim ben.

Son zamanlarda bir "Angry Birds" gidiyorum... Kafayı sıyırmamak için yaptığım bir etkinlik olsa da, beni asıl delirtecek olan şey sanırım bu oyun. Sektörü geriden takip ettiğimi düşünebilir bazılarınız "Ay şekerim, o oyunun modası çoktaaaan geçti!" diyebilir. Çok umrumdaydı; benim canım şimdi oynamak istiyor ve siz oynarken de zerre ilgimi çekemedi. Dağılın şimdi!

Pasif agresif yanım beni korkutuyor. Yeni edindiğim arkadaşlarımla ise daha fazla zaman geçirmek istiyorum. İş yerimdeki iki "CreepyGuy"dan korksam da, ikisini de kendime küstürmüş olmanın verdiği hazzı anlatamam. Ayşe, Sertaç, Sercan, Ela ve Tuğçe; "melaba cınımz, nasılsınız?!"


Daha beyaz tenli olsaydım çok çılgın olabilirdi. Neyse ki adamım öyle. Patlak gözlü adamlara tapasım gelse de, 30 yaş üzerinde hâlâ ısrarcıyım. Çoluk çocukla uğraşmak sinirlerimi bayram şekerine dönüştürüyor. Derken bayram gelmiş mesela. Sevmem. Binlerce liralık fotoğraf makineleri ve lensleri beni cezbediyor bu ara. İçlerinde olduğumdan olsa gerek. Bir de efektif bir şekilde kullanabilsem kendilerini... Demem o ki, Hilal olayı canımı sıkıyor. Ağlatıyor beni, kıyamam. Kıyma. Et sevmem. Bayram da kurban bayramı. Sen düşün halimi... Kan demir gibi tadıyor; bana güven. Babamın işi de olmadı zaten, nazar hep nazar. KAFAMIN NAZARI!

-En çok da sondaki saçmalamalarımı seviyorum. Kafam rahat, test çözeyim ben.


Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

21 Eki 2011

Hederölelerin Lerohedölereleri

İş güç, koşturma ayağına internetle arama mesafe girdi ve ben bu mesafeye kurban olayım! Hayat güzel lan, bilgisayarın başında ne işiniz var?!

Yazıma başlamadan önce şehitler konusunda birkaç şey söyleyim: Kuru milliyetçilikle ülke kurtulmaz. Irkçılığı da bırakalım. Üzgnüm.

Çok çılgın insanlarla tanışıyorum bu işler münasebetiyle, hayat nasıl hızlandı anlatamam. Bir de eski arkadaşları falan arayıp sorar oldum. Bu ara insan açlığımı gidermeye çalışıyorum galiba...
Milletle görüşmek için göt atıyorum adeta. Mesela annemler yine Mersin'e gittiler, misafir arıyorum deli gibi. Gelsin, kalsın, yemekler yapayım, filmler izleyelim, sohbetler edelim... Kendi evim olmadığından, "benim evim hissi"mi bu şekilde tatmin edebiliyorum, ne yapayım yani?!

Babam iş buldu, gidiyor yine. Yaşasın otorite eksikliği! Ulan, özleyeceğim ama be!

Eskiden ne müzikler dinlerdim... MP3 çalarıma kardeşim çöktüğünden mütevellit, müzik dinleyemez oldum son zamanlarda ve bu beni nasıl sıkıyor anlatamam! Barda ve mağazada çalan gubidik şarkılardan nefret geldi artık. Güzel bir şarkıyı çok defa dinleyebilirim de, gubidik şarkılara birden fazla dinlediğimde tahammül edemiyorum. Ayrıca Rihanna'dan ciddi manada NEFRET ediyorum.

Gök'ü nasıl nasıl bir özledim nasıl! Bir de Arif... Umut vardı tabi bir de! Neyse ki Arif hariç, hepimiz yarın beraberiz. Ne mutlu, ve mutsuz! Arif, geri dön lan! Ağzının çatısından girdirtme!

Cihan, Kanıt'ta oynamış. Benim "Queen of the Damned" DVD'm hâlâ onda lan. Bu arada dün tesadüfen görünce çok şaşırdım. Birlikte TV izlediğimiz yere oturmuş onu izliyordum... Hayat garip; rendeler falan...

Şimdilik diyeceklerim bu kadar. 30 yaş üstü adamlardan hoşlanırım, kel severim, aseksüel değilim; ama ona yakın bir şeyim, hafif beyazlamış saçtan tahrik; hafif uzamış sakaldan tahriş olurum. Biraz aptalım; ama aptala yattığım daha çok oluyor. Enfes yemek yaparım, göbek de yapabilirim. Zengin taliplerimi bekliyorum.

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD


12 Eki 2011

Yeni Bir İş Nokta Kom



İşe başlayınca yazamaz oldum, çizemez oldum. Aman da canım; şina şinanay!

Caner Karamukluoğlu'nun sülalesini arayan bir psikopat var, sürekli yolu benim bloga düşüyor. A-aaaa! Manyak! Neyse, bu havadisi verdikten sonra esas olayımıza dönebiliriz...


Bugün işteki ikinci günümdü ve farklı kariyer kapıları aralandı bana. Ben de dedim ki "Ulan, en nihayetinde bundan sonraki hayatın hep çalışmakla geçecek; alış hatun, çalış hatun!" Yani bu demek oluyor ki...

Hayalimdeki işi yapıyor olmam gün içindeki yorgunluğumu hissetmememi sağlasa da, yatağa yattığım an uykuya dalmam oldukça manidar. Ancak şöyle de bir durum var, şikayet ettiğim: Erken yattığım için erken de uyanıyorum. Saat 6 buçukta uyanılır mı lan?! Yuh bana, oha!
Bugün dünden daha yorucuydu bir de. Gökyüzü yere indi çünkü. Akşama kadar kaç kere masalar toplandı, yeniden yerleştirildi, silindi... Götüm çıktı afedersin. -Hiçbir  iş dışarıdan göründüğü kadar kolay ve eğlenceli değil esasında.- Bira doldurmayı öğrendim, köpüksüz hem! Sonraaaa kart çekmeyi öğrendim. Adisyon açmayı, kasa açmayı... Gülmeyi öğrendim yeniden, içten. Şimdi evi, ailemi özlüyorum. Hayat çok acayip, davullar falan.

Ölümüne yorgunum ve HIMYM izlemem gerek. Ayrıca Gök'ü özledim, görüşemiyoruz iş nedeniyle.
Buradan Erdo'ma, Koray beybime, Arfo kuzuma selamlar gönderiyorum. Hepiniz aklımdasınız beyler.

Şimdilik bu kadar, daha zinde olduğum bir zaman daha cicili bicili allengirli yazılar yazacağım.

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

7 Eki 2011

Yazıyor! Yazıyor! Ulan Midem Bulanıyor!


Hayaldi gerçek oldu...

Kariyer basamaklarını tırmanmaya "barmaid" olarak başlıyorum. İşin eğlenceli kısmı şu: Öğrenciliğim boyunca yapamadığım; ama içimin eridiği  bir mesleğe sahibim! Tabi babam bu duruma biraz odunca yaklaştı. Babadır, olur öyle. Neyse, iş arkadaşım da bizim eski bardan, İsa. Çok mutluyum ya bu konuda. Ciddiyim. Haftanın üç günü gayet masa sil, servis yap, bulaşık yıka kadını olacağım.

Yarın Süperinsanların "Kutsal Nikah Töreni" olacak İstanbul'da. Kendimi gitmeye o kadar hazırlamıştım ki; gidemiyor olmak iyi koydu. Hepsi parasal nedenlerden ötürü, HEPSİ! Yani bu demek oluyor ki, zengin koca şart oldu. Şaka bir yana yine bir talip  çıkmış bana. Çok eğleneceğiz önümüzdeki günlerde. Bunu da araya sokmasam olmazdı... Aptal ben!

Neyse, Bilgehan ve Buket'e bol sevgili, bol kavgalı, bol alkollü, bol... Aman bea! Hayat gibi bir hayat diliyorum. Sizi seviyorum lan. Akrabalık için kan bağı şart değil bence. Ağzınızı burnunuzu kemiriyorum buradan. Hadi cınımz, iyi evlenmeler!-EVDE KALDIM, ŞİT!!!-

Geçtiğimiz hafta iğrençti.
Bir de Tim Burton kafası istiyorum bu ara. Adam bence ilah ya. Tapılır ki ona.

Bu ara nazar boncuğu takıp gezmeliyim. Ders çalışamıyorum; ama gerisi iyi ya. Film falan, dizi mizi... Bu arada televizyon çok sıkıcı bir şeymiş, onu keşfettim. Ayrıca bilgisayardan da iyiden iyiye sıkılmaya başladım. Arkadaş arıyorum, ilgilenenler benimle iletişime geçsin. Ciddiyim. Devrim, naber ya?!

Ördüğüm bereler kafalara oldu mu?! Evet.
Başım ağrıyor ya, nedeni yandaki inşaat ve babamın maç izlemesidir. Sizi esefle kınıyorum canikomlar.


Ruj, canım iyisin. Son klipte Begüm'e bayıldım; ama bir acayip olmuş. Neyse, mühimsiz.
Güntaç len, nerdesin?! Dün seni andık, içimiz açıldı.
Bir de "Analytics" postu yazıcam; herkesin derdi Caner olmuş, vay anasını!

Şiir yazmaya başladım. Hepsi Gök'ün işi. Meleba, ay manstır.

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

1 Eki 2011

Reality Hit Me Really HARD! (Çok Pis Göte Geldim Sanki)

Senelerce "ailem" dediğin insanların seni evlatlık aldığını öğrenmek gibi bir şey olsa gerek bu! Tanrım! NEDEN?!

KPDS ve ALES ile başımın dertte olduğundan bahsetmiştim. Bugün Gök'le görüşmeme karşılık KPDS çalışmak için söz vermiştim kendime ve verdiğim her söz gibi bunu da tuttum. Öncelikle bana bir alkış lütfen *ALKIŞ*

Şimdi asıl meseleye gelelim...
KPDS'ye, lisede YDS'ye hazırlandığım kitaptan da yardım alarak çalışıyorum. Bu da lisede ders dinlemezken kitaba karaladığım geçmişime maruz kalmama neden oldu. Her sayfada semboller, imzalar ve hepsinden önemlisi; ŞARKI SÖZLERİ! Ey gidi lise yıllarım! Metal head tavırlarım! Gotik abla hallerim...
Sayfalardan birinde şu sözler yazıyor:
 "When we collapse our weakened hands fall together at once abandoned / Slipknot 'Fall'"
"Vay validesini ya! Bu şarkı çok iyiydi, çalışmam bitince dinlemeliyim mutlaka" dedim ve çalışmam biter bitmez Yuğtub (S.A.V) amcaya tıkladım. Heyecanla o iki kelimeyi yazdım "Slipknot - Fall" (...) Şarkının altındaki yoruma baktığım an YIKILDIM! Yorumda bu şarkının aslında başka bir gruba ait olduğu, hatta adının da farklı olduğu yazıyordu! OMFG!

Yukarıdaki şarkı sözünü Hz. Gugıl'a yazınca çıkan ilk beş sonuçtan ikisi (4. ve 5.) Slipknot'a ait. Peki ilk üç?! "FINGER ELEVEN" Şarkı? "SUFFOCATE"

HASİKTİRLERDEN HASİKTİR BEĞEN, EDD!!!

Senelerce ben bu şarkıyı Slipknot'ın sanmıştım ama! Hem de grubun tarzının oldukça dışında bir şarkı olduğunu düşündüğümden, tüm Slipknot şarkılarından daha çok sevmiştim onu! Sarsıldım resmen...

İyi de, neden dünyanın yarı nüfusu bu şarkıyı hâlâ Slipknot'ın sanıyor?! Bu da ilginç bir mesele aslında.
Abi, yazıyı okuyunca mutlaka dinleyin şarkıyı.  Lütfen ama!

Dünyayı içerek güzelleştirebileceğimize olan inancım gün geçtikçe daha da güçleniyor.
İçelim, güzelleşelim, güzelleştirelim!

Suffocate lan! Finger Eleven!
Malım, malsın, mal, malız, malsınız, mallar... KANDIRILDIK!

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

26 Eyl 2011

Ruh Hastası Oldum; Şinanay da Şinanay!


Uzun zaman yazmayınca en son ne yazdığımı unutma özelliğimi alnından öpüyorum. Böyle özellik olmaz olsun beya!

Çok harika bir hayat yaşamıyorum bu ara. Yaşayamıyorum. Biraz benimle, biraz da ailemle ilgili ciddi problemlerim var; ancak size dert yanıp ne yapacağım?! Haydi, güzel şeylerden bahsedelim yahu!

Bonsai aldım ben! Yani aslında resmi olarak ben almadım. Şöyle, Gök ile birbirimize bonsai hediye ettik. Bonsai deyip geçmemek gerek bu noktada çünkü iki beybimizin de isimleri var. Gök'ün beybisinin adı "MotherFucker" benim beybimin adı da "HolyMotherofGod" Böyle saçma sapan ama eğlenceli şeylerle uğraşıyoruz işsiz olunca.

ALES ve KPDS çalışmam gerektiğinin her ne kadar farkında olsam da -çünkü malumunuz, zengin bir koca bulamadım henüz, ehemehe ^_^- motivasyonum ölesiye düşük! Bana ara gazı verecek insanlara ihtiyacım var. Gerçi bugün biraz ucundan kıyısından çalışmaya başladım sayılır; ama istikrarsız, plansız ve isteksiz; dolayısı ile verimsiz bir çalışma oldu. Sevgili tanrıcığım, bana yardım et piliğz!
Şu Fransızca'nın ucunu bırakmasam iyiydi. İtalyanca olayına giren Yasin'i tebrik ediyorum ayrıca.

Dün Critical Mass'e katıldık Yasin ile. 7 kişiydik hepi topu; ama olsun, iyiydi. Her yerim ağrıyor, o apayrı bir mesele. Bisiklet üstündeki güzel insanlara selam olsun. Sıla, Mert, Mert (Murat), Murat, Furkan... Haha, aklıma geldikçe gülüyorum, çok komik diyaloglar geçti aramızda aslında. Şimdi yazsam gülmezsiniz ama. Altyapı gerek...

Kaktüslerime kaktüs besini aldım ben bir de. Yavrucuklarım büyümez olmuştu... Tabi eve kedi alamayınca bitkilere sardım ben de. Kötü haldeyim! Kendimi ruh hastası gibi hissediyorum!

Bir de bir sır vereyim, aramızda kalsın. Düşmanıma söylemek serbest. Ben yalnızken ilginç sesler çıkarıp, saçma şarkılar söylüyorum. Bir de aynada çok mimik yaparım. Kesin deliyim, ya da öyle bir şey. Kendimden korkuyorum. Hell nööööğ!

KKYU var bi de. Yasin çok güler bu cümleye. haha.

"Kuku" ilginç bir buluş. Kelime olarak...

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

18 Eyl 2011

İroni Sıçtım Yer misin?!

Bugün başımdan geçen çok da acayip olmayan bir olayı sizlerle paylaşmak için buradayım gece şekerlerim...

Twitter diye bir şey var.-Şimdi sanki senin Twitter'dan haberin yok gibi yazdım bunu, ayıp ettim. Farkındayım yani cınımz.- Eskiden çok da iyi, çok da güzeldi... Şimdi o kadar "mainstream"-popüler mi deseydim ki?!- bir platform oldu ki; gün geçtikçe daha salak ve daha boş insanlar Twitter'a katılır oldu. Kendimi o boş insanlardan çok da yüksekte bir yerde görmüyorum; ama entellektüel açıdan bir derinliğim olduğunu inkar edemem cınımz.
Neyse işte dün gece bir arkadaş "Neden burçlar hakkında kötü şeyler söylenmiyor? Paso iyi anasını satayım!" gibisinden bir tweet yazmış. Ben de ona cevaben "Koç burcu hıyarın tekidir. Özellikle koç burcu kadını yoğurda doğrasan cacık etmeyecek kadar kötü bir hıyardır." yazdım. Belirteyim, ben koç burcu insanıyım; hatta kadınıyım. Bir ironi sıçtım yani oracığa... "Neden bir burcun özellikleri kötü olmasın?!" demek istedim kendimce. Bir ablamız, ki bu abla muhtemelen bir astroloji manyağı ve koç burcu olur; çok pis alınmış! Ben de bununla laf dalaşına girdim. Sırf eğlenmek için ama! Nasıl da ihtiyacım vardı böyle bir şeye anlatamam yani...


Yok efendim doğru insanı bulamadıysak suçu kendimizde aramalıymışız, koç burcu insanlarında değil. Bir kere güzel kardeşim, her şey ilişki demek değildir cınımz. Sen önce bunu bi idrak et. Erkek manyağı evde kalmış kız kurusu afedersin. Yok efendim ben hıyar olabilirmişim, kişisel konuşacakmışım; ama o değilmiş. Ne kadar hıyar olduğunu az önce kanıtlamış bir insana göre çok büyük demeçler bunlar. Yok efendim asil koç kadınları rerörereröre... 

Nasıl bir hırs yapmışsam kızı ezicem diye, aha bak burada onun için blog yazıyorum lan! Şimdi kim acınacak halde allasen?! Ben, di mi?! Hakket ya... Üzüldüm kendime! Ama eğlendim mi? Eğlendim.

ANA FİKİR:
Twitter'da tanımadığın insanlara bulaşma. Anlamadan, dinlemeden, bilmeden konuşma; komik oluyorsun...

Ya, böyle sığ insanlar uzak dursun benden ya! Her hıyarım var diyene tuzla koşan insanlar bisiktirolup gitsinler ya...

Hıyarım! Var! Hıyarım var! Yersen.

Bu arada gece gece kopuşlardayım cınımz. "Example - Changed The Way You Kiss Me" dinliyorum... Düşün yani o kadar kopuşlardayım. Ve açım! Hıyar mı yesem ne?! *random gülme*

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD


16 Eyl 2011

Nöfröt Göçlö Bör Kölömö


Ahaha süper lan! 
Ne mi?! Sözlere bak  şimdi: "Hate is a strong word but I really really really don't like you!" Hakket süperkulade değil mi allasen?! Nefret iyidir, güzeldir aslında.

Eskilerden bir blogger arkadaşı buldum yeniden. Beni mimlemiş falan da; hiç yazasım yok, özür bebişim. Acaba mim yazmamayı prensip mi bellesem?! Çok cool olmaz mı lütfen?! Zira tek derdim havalı bir blogger gibi takılmak. Uuv beybi! Şşş, ironi sıçtım. Ciddiyim.


Nasıl, nasıl bir yorgunluk bu, nasıl!  İki gündür ev topluyoruz, boru mu?! Değil, mutfak! Ben mutfağı topladım. Bulaşık yıkamaktan ellerim zımparamsı bir hal aldı adeta. Çok marifetli olduğumu söylemiştim, değil mi? Zengin taliplerime duyrulur!
Haydi, Gök'ün evini falan topladık da; bugün eve dönüp evi köşe bucak temizlememe kaç puan veriyorsunuz agalar?! İyice umutsuz ev kadınına bağladım annemler gittiğinden beri. İşin korkutucu kısmı ne biliyor musun? Bundan büyük keyif alıyorum. Evet evet... Zengin bir koca bulmalıyım! Kendisine yemekler pişirmeli, evinin kadını olmalıyım. Mutfakta aşçı, evde temizlikçi, sokakta hanfendü, yatakta ateşli bir fahişe olmalıyım. Zor değil, yaparım bunları ben.

Yarın annemler gelince saçımı kestirmeme ne tepki verecekler, meraklar içerisindeyim. Bir de onların dönüşü bu sultanlığımı ne kadar yıkacak, onu merak ediyorum... Hoşçakalın bira şişeleri, hoşgeldiniz "Kızım bir soda aç da getir!" replikleri!

Nişanlanan arkadaşlarıma bugün bir yenisi daha eklendi. Kendisine burada küfürlerimi sunuyor, zengin taliplerimden, aklımı başımdan alacak evlenme teklifleri bekliyorum. Sevgiler.

Emin olun hepinizin kafası kadar güzelim bu gece. En nihayetinde "Hate is a strong word but I really really really don't like you!". Ne sandın?! RENDE TABİ Kİ!

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

15 Eyl 2011

IKEA Ağırlıklı, Ev İçerikli, Boya Badana

Verdiğim hayvani aradan sonra yine karşınıza dikilip size bir şeyler anlatmaya çalışacak olmanın haklı... Bi dakika ya! Haklı gurumuş, haklı onurmuş geçelim bunları bir kalemde!

Gök beybim gelince çok fazla blogla falan ilgilenemez oldum. Arkadaş taşınıyor da biraz, ona yardım etmeler falanlar filanlar... Öncelikle yeni evi boyama faslımız oldu. Buradan da anlaşılıyor ki; ben duvar boyama işinden anlıyorum sevgili canlar. İhtiyaç olursa bir mail her şeyi halleder. Uygun fiyata ev boyanır. Reklam yapmamın nedeni ise şu an ölümüne işsiz olmam. Bu beni rahatsız ediyor mu?! Bir noktada evet; ama birkaç noktada hayır. Önceki yazımda da bahsi geçtiği gibi, çalışmak istemiyorum. Yoksa dışarısı iş kaynıyor. Harbi söylüyorum bak. Neyse, konuyu çok dağıttım. Şimdi de Gök'ün evi toplamaya çalışıyoruz; bu karmaşanın altından nasıl kalkacağız, merak konusu. Beni güdüleyen tek şey, yeni eve geçince bunu kutlayacak olmamız! Ben güzel yemekler hazırlarım onlara, alırız içkilerimizi... Ah be! Benim de kendi evim olsa mesela?!

"Kendi evim" deyince aklıma geldi, geçen arkadaşlarla IKEA'ya gittik de; götü başı dağıttım. Aklımı yitirdim! Buradan IKEA yetkililerine sesleniyorum, size şahane bir reklam teklifim var! Ancak burada ondan bahsedecek kadar beyinsiz değilim henüz. Belki olur, size de söylerim... -IKEA yazarkenki yaptığım oyunu gördün mü?! Hım, gördün mü?! Nasıl?!?! Ehemehe...-

Burak dövme yaptırdı, mis oldu.

Bu ara arkadaşlarımın nişan atağına geçmesini hayretlerle izliyorum. Evde kaldım! Şaka bir yana evde kalmak için fazla genç ve fazla güzelim. Ayrıca fazla marifetli... Ne sandın?!

Aşk her şeyi affetmez. Özlem Tekin'in "Tek Başına" albümü ise gayet boktanmış meğer. "Daa" güzel bir şarkı ama...

IKEA, benimle yaşlanır mısın?!


Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

8 Eyl 2011

Hayatıma Dair Göz Kırpan Detaylar

Ehehe, nerede kalmıştık cınımz?! Sanırım işe alınıp alınmadığım belli olacaktı... İşe alınmasına alındım da, benim işime gelmedi. Yani iş mevzusu yalan oldu. Ben de neyi keşfettim biliyor musun?! Ben çalışmak istemiyorum. Gerçekten. Öğretmenlik yapmak istemiyorum! Sanırım şimdilik başka bir şey de yapmak istemiyorum. İyi de, baba parası yemek de koyuyor bu noktada... Zengin bir sevgilim de yok ki sevgili parası ezeyim! Sosyal mesaj: Asla sevgili parası yemeyin.

Birkaç zamandır Ruj'un "Kurtar Beni" isimli şarkısına takmış haldeyim. Çok üzünçlü bir şarkı olmasına rağmen bana huzur ve mutluluk veren bir hali var. Eğer böyle dinlemeye devam edersem, maksimum üç günlük daha ömür biçiyorum bu kendisine.

Başka bir şeye daha taktım tabi. Geçen cuma If'te Güntaç beybisini görünce ben de dibimi oracıkta bırakıp eve dönmüştüm. İşte efenim, o günden beri malum videoyu izlemekten götüm düştü. Adamın her hali üstüne atlamalık geliyor bana sebepsiz bir şekilde. Belki nedeni kendisini az buçuk çeyrek gram Gök'e benzetiyor olmamdır? Zira Gök bebesini de uzun zamandır görmüyorum, bünyede özlem denen bir tik oluştu haliyle... -Ehm, Gök beybim de şu an yolda zaten.-Neyse, Güntaç'a dönecek olursak... Cuma gecesi onu bulacağımı hissetmiş olmama yıldızlı pekiyi veriyorum ben şahsen bizzat kendim olarak. -Şimdi konuyu başka bir yere bağlayacağım.- Zaten bu ara düşündüğüm hemen her şey oluyor yine. Bu bir döngü. Arada bir geliyorlar bana... Kendimden korkmama neden olsalar da eğlenceli şeyler bunlar.


Kabul etmeliyim ki, Gök'ün bazı arkadaşları gerçekten seksi. -Herkesin seksapeli kendine tabi.- Bu yiğidi öldürüp hakkını yememe huyum da çok reröre aslında.

Böyle, kafamda bir bağlantılar, bi şemalar... Rende.

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

6 Eyl 2011

Aspirin.

Kafam neyin kafası bilmiyorum; ama bu ara yine çok radikal, saçma sapan fikirler alıyorum.

FİKİR 1: İşten ayrıl. İşime gelmeyen işlere gelemiyorum abi! Şöyle ki; şahane bir yerle neredeyse anlaşmıştım. Dün işler ciddiye binince, biraz da umduğumu bulamayınca verdiği paraya bakmadım, ayrıldım işten. Sözleşme ve senet bende. Sakin... Ulan paraya da nasıl ihtiyacım var haa... Ama şunu anladım: Benim çalışmaya niyetim yok. Hayatımın amacı zengin bir koca bulup evlenmek. Ayağına kadar gelen fırsatı ne pahasına olursa olsun tepmeyenlerden olmalıyım sanırım. -Haha, burada giydirme vardı.- Ulan, baba parası yemek de istemiyorum. Yazık, adam senelerce çalıştı, emekli oldu, ev falan aldı, bişiler yaptı, şimdi de işi gücü yok; başında annem ve biz cücükleri... Adam hayatını yaşayamadı lan! Tatile falan yollardım ben onu kazandığım parayla. Tüh lan, çok kötü bir karar almışım ben. -Şaka be!

FİKİR 2: Saçlarını kestir. Lan oğlum, götüm çıka çıka uzattığım  güzelim saçlarımı sadece 15 dakikada kestirdim. Karar aşaması falan, yarım saat de işte... "Madem saçlar turuncu, hakkını ver kızım!" dedim kendi kendime ve gitti saçlar. Düşün, yeşil, mavi falan olsa bende saç kalır mıydı?! İyi fikir, bir ara boya alayım. Hasiktir lan! rasta olayına girecektim ben! Ne yaptım caanım saçlarıma yaaaa... Böhühüüü!  Bi de kuyruk bıraktım lan, çokacayipbence.

Dişlerimi fırçaladıktan sonra kendimi duş almış gibi hissetmeme 100 üzerinden 98 veriyorum; iki puanı öndeki yamuk dişlerimden kırdım.

Yine bok götürüyor odamı. Ana, baba olmayınca başımda amı götü dağıtıyorum. Ne düzen kalıyor ne temizlik. Bizimkiler gelmeden bir temizlik yaparız kardeşle köşe bucak, hiçbir problem kalmaz. Eah! Kardeş dedim de, aklıma geldi: cücük alkolik oldu annemler gidince. Ablasının kardeşi!

Aklıma yine burada yalnız kaldığım bir yaz tatili geldi. Evimde sürekli şarap bulundurduğum dönem... Her akşam güzelce yemek hazırlar, yanınada bir kadeh şarap koyardım. Çok aristokrat bir havam vardı; ama kafa boş abi! Şimdi o günlere gülüyorum. Ulan, şu an bir beyin mıncıklanmasının pençesinde kıvranıyorum bu zımbırtıyı hatırlamam münasebetiyle. Hangi yaz tatiliydi bu?! Hömmm... Geçen seneymiş ya be! Sanki asır geçti üstünden. Haha! GENÇLİĞİM!

Kendimle ilgili bir tesbitim var; ama seni fazla tutmak da istemiyorum. Sonra yazayım madem.

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

4 Eyl 2011

Birşeyler Hakkındaki Çokşeyler

Yarın kaderimde bir dönüm noktası olacak gibi hissediyorum. "Tamam mı, devam mı?" hadisesi yaşayacağım zira. Demolar kadar heyecanlı değilim bu defa. Sevgili kuzenim, kaçıncı defa bir iyiliğin dokunuyor bana?! Sağlığına duacıyım cınımz.

"Merhaba" iyi bir kelimedir. Babiş de söyledi geldiğinde "Benden sana zarar gelmez" demekmiş Arapça'da. Bu nedenle kullanmayı severmiş kendisi. Ben de seviyorum, evet. Bir de "Mutlu" kelimesinin analizini yapmıştı bana Ali. "Mut" "DENGE" demekmiş; "Mutlu" "DENGELİ"... Böyle düşününce mutlu olup olmadığımı söylerken iki kere düşünür oldum. Ali beybim, başımı yaktığın apaçık ortada canım. Neyse canın sağolsun.

En büyük bedduam, "Ben şöyle olana kadar bu böyle olmasın"dır. Beddua değil tam anlamıyla; ama bir nevi tanrıya işleri havale etme mevzusu bence. Örneğin "Ben mutlu olana kadar o mutlu olamasın". İşledi. İster karma de, ister secret, ister Allah'ın kudreti... Fark yapmaz. İşliyor.

Allah dedim de aklıma geldi, "TANRI" demenin hiçbir sakıncası yok ey müslüman arkadaşlar. Zira yamulmuyorsam, Arapça'da "Tanrı" kelimesini karşılayan kelime "Allah". Yamuluyorsam da bu yanlış bilgilendirme için sizlerden utanmadan çekinmeden özür dileyebilirim. Samimi bir portakalım ben. Havuç da olabilirim.

Güzel arkadaşlarım olduğundan ileriki yazılarımda kesinlikle bahsederim. Güzeller; ama hepsi erkek. Tamam, büyük bir  kısmı. Ezgi ve Hilal hariç mesela.

Show TV bizlere reklamın iyisi veya kötüsünün olmadığını "Doktorlar" dizisiyle kanıtlamış durumda. Ancak son zamanlarda sanırım biraz götü başı dağıtmışlar, kardeşim dedi. Sabah 95. bölümü yayınlıyorlarmış, akşam 83. bölümü. Ertesi gün sabah 57, akşam 100. bölümü gibi...

Scooter almayı koydum kafama. Bu fikrime saygı duyula. (Alakasız ve anlamsız cümle alarmı.)Ve insan motorsikletin üzerindeyken anlıyor aslında dünyanın kaç km/sn ile döndüğünü. Uzun lafın kısası motorsiklet olayını sevdim bu yaz; ama götüm yemiyor öyle heybetli lülüleri. Mütevazı bir scooter işimi görür. Görmezse de alırım bir heybetli de ben. Hayalleeeeeer, hayaller!

Blogger'ın yeni arayüzü şükela. Geldiğime sevindim.

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.

Öperün.
-EDD

3 Eyl 2011

UndefinabLe Strikes Back!



Yazı yazan yerlerime kramp girdiğinden adam akıllı yazamaz oldum. Yazamaz oluncada "Hadi millet eyvallah!"dedim, siktir olup gittim buralardan. Ulan insanın beynine kramp girer mi?! Girer. Kilit olup kalırsın alimallah. Neyse, geçti o mal kafalar herhalde.

Bu dönüşüm aslında biraz da "Süperinsan" olmamla alakalı. Süperinsan olmanın farklı bir ruhu olduğunu keşfettim. Dün babalık buradaydı da, dünyamın perdelerini biraz açtı, dünyama ışık girdi sayesinde.

Önceki hayatımda kesin kuyruklu yıldızdım ben. Kesin ama!

Teoman da müziği bıraktı ya; pek şahane oldu, kendisini dinlemeye başladım. Senelerdir neler kaçırmışım lan ben?! Aferim bana, on puan yazdım haneme, onunu da müsait bir zamanımda götüme sokacağım.

İçmenin de bir adabı var arkadaşım! Ve en sevdiğim şarkı sözü bu sıralar "Benim güzel hatalarım var." Cidden hatalarım pek güzel, pek yakışıklı... Biraz da kendine değer vermelisin cınım.

Şş, bu arada dün Caner Karamukluoğlu'nu gördüm. Kızlar, cidden hiç matah bir abi değil ya. Tabi zevk meselesi, bana pek hitap etmedi kendisi. Zaten o da "Ulan şu kız benim olsa" diye ölüyordu ya; neyse. Ancak Güntaç bebesi için aynı yorumu yapamayacağım. Sahneden inince elimden tutup beni mekandan çıkarsaydı "Hooop ooooluuuum! Nereye götürüyorsun, hayvan?!" demezdim. Neyse lan canım sağolsun, aşkı meşki hayallerde yaşamak gerçekte yaşamaktan daha zevkli geliyor bana şu ara. Bi de bu ergen triplerim çok eğlenceli. Bu ara sık sık yapıyorum. Kafama yarak.

Sevişen kadınlara "FAHİŞE" yakıştırması yapan, sevişmiyor gibi görünüp ortalığın amına koyan ablaları blogumdan kınıyorum. Allah belanızı versin, afedersiniz.

Kafan mı karıştı tatlım?! Karışmasın hiç. İşe yaramıyor zira. İşleri daha da karmaşık hale getirmeden terk et blogumu. Hadi.

Bu arada buralardan göçtüğümde 72 izleyenim varmış, şimdi 74. Ahaha. İleri görüşlüleri tebrik ediyor ve dönüşümü müjdeliyorum!

Hadi şimdi dağılıp daha mühim işlerinizle meşgul olun. Kafa dağıtmak isterseniz, uğrayın, dertleşelim.


Öperün.
-EDD

28 Şub 2011

The End

Efenim, ne eski yazı kaldı senin üvey evlat muamelesi yapabileceğin, ne başka bir şey...
SIKILDIM.
Gidiyorum.
Dönmek de istemiyorum.
İzleyicim olan 72 kişiden kaçı okuyor beni bilmem; ama teşekkür ederim.
Neyse ya, Tumblr'dan devam. Çok da yazmam sanırım. Bilemedim şimdi.

Çok acıklı bir veda yazısı yazıp seni ağlatırım da... Kıyamam lan.

ÖPTÜMBAY! (=

Never forget the "UNDEFINABLE".